Çok Sesli Türk Müziği
Atatürk’ün
önderliğinde müzik çalışma ve gösterilerinde çağdaş müzik ile Türk Halk
müziğinin esas alındığı ve uluslararası müzik teknik ve araçlarının
kullanıldığı Batı müziğine yöneliş hareketi başlamıştır. Çok sesli müziğin kuramına
ilişkin kitaplar yayınlanmış, Türk Halk müziği ve kaynakları konusunda
araştırmalar yapılmıştır.
Gerek
yurtdışına gönderilen öğrenciler, gerekse yurt dışından getirilen uzmanlar ile
temel kurumların oluşturulmasına başlanmıştır. 1939 yılında Ankara Devlet
Konservatuarının kurulması ile halk müziğini Batının çok sesli düzeni içinde
işleme çalışmaları da ağrılık kazanmıştır.
Cumhuriyet’in
ilk besteci kuşağını oluşturan Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal
Erkin, Ferit Alnar, Necil Kazım Akses gibi sanatçılar, Batının değişik
konservatuarlarında yetişmiş, farklı müzik akımlarının etkisinde kalmış
olmalarına rağmen Türkiye’de çoksesli müziğin yerleşmesi ve ulusal bir okul
kurulması için çalışmışlardır.
Nitekim ilk
kuşak besteci öğretmenlerinin yoludan giden daha sonraki kuşaklar bir yandan
halk müziğine dayanan, öte yandan batılı akımlardan kaynaklanan Türk beste
ekolünü yaratmışlardır.
Aralarında
önemli üslup ve anlayış farkı bulunmasına rağmen ilk kuşak bestecilerin ortak
özelliği halk müziğinden yararlanmaları, yapıtlarında yerel motifler ve
folklorik ezgilere yer vermeleridir.
Türk folkloru
üzerine araştırmalar ve derlemeler yapan Adnan Saygun, izlenimciliği ulusalcı
bir tutuma dönüştürmüş, yabancı ülkelerde verdiği konferans ve konserler ile
Türk müziğinin tanıtılmasında büyük rol oynamıştır. Yapıtları çoğu ülkede
çalınan Ahmed Adnan Saygun’un Paris ve New York’ta seslendirilen “Yunus Emre
Oratoryosu” dünya çapında tanınmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder